Oyunlar

Çağrılmayan Yakup

Çağrılmayan Yakup

“Yakup, Yakup!

Burdayım, yani ben… evet, geliyorum

Lambayı söndürmesinler, geliyorum

Siz bütün lambaları yakın, evet

Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim?

Hayır, Yakup

Bazan karıştırıyorum.”


Yakup korumaya çalışır; taşlarını, ellerini, ayaklarını, dirseklerini. Sahi ne olmuştu az önce?

Az öncenin izleri vardır üzerinde ama soluğu tazedir. Büyücülüğe başlar Yakup. Şaşırtmak, göstermek için. Yeryüzünde nefes almış -ve almakta olan- Yakup’lara bakmak için. Hangi çağ’da olursa olsun değişmeyen tek bir şey vardır; o ses. Sırtıyla gözler o sesi. Sırtıyla duymaya çalışır.

Midesinin içinde bir lunapark vardır Yakup’un. Onunla yaşamak korkunçtur.

“Peki Yakup ne yapsın?”

Hangi çağ’a ait olsun? Kim Yakup’un kaval kemiğindeki özgürlüğe dokunabilir? Duruşması bir çağdan başka bir çağ’a ertelenmiştir onu sorgulayabilecek bir yargıç bulunana dek. İşte o an’a kadar avukatı dokunacaktır onun kaval kemiğine. Yakup terleyecektir. Ardından iki ayağının üzerine doğrulup gösterisine başlayacaktır ve her seferinde taşlarına sarılacaktır; yaşamak, unutmamak ve anlatmak için.

Soru: Biz neyin sorumlusuyuz ki böyle suçluyuz? İşte paylaşıyoruz bu soruyu ve “cezasız duruyoruz.”

Yakup bugün çok genç. Konuşmak gerek Yakup’u, bakmak gerek kurbağalara..

Yazan

Edip Cansever

Yöneten

Selim Can Yalçın

Hareket Yönetimi

Candan Baş

Oynayan

Ipek Taşdan

Süre: 45 dk